Kırım Türkleri yazılı edebiyatları meydana gelene kadar ideallerini, milli karakter özelliklerini, örf ve adetlerini aynı zamanda medeniyetlerini; sosyal, siyasi ve iktisadi durumlarını, arzu ve ümitlerini, dünya görüşlerini çok eski zamanlardan beri yırlar, takmaklar, çınlar , maniler , atasözleri , tapmacalar , latifeler , efsane ve destanlarla nesilden nesile geçen sözlü edebiyatlarıyla günümüze kadar getirmişlerdir.
“ Çora – batır “, “ Koplandı – batır “, “Esebey – batır”, “ Edige” , “Er – targın” gibi epik destanlarda halk içinden çıkan kahramanların doğruluk ve adalet için zulme karşı verdikleri mücadeleler anlatılmaktadır. “Nar – kamış”, “Kozu Kurpeç ve Bayan Sulu”, “Boz-yiğit” gibi lirik epik destanlar ise sevginin gücüyle kendi geleceklerini tayin etmek için her türlü zorluklara karşı verdikleri mücadeleyi anlatır. Kazak/Özbek, Karakalpak, Nogay Türkleri gibi diğer Türk boylarında da bu destanların değişik varyantları görülmektedir. Bu destanlar, 1896 yılında Radloff, 1980 yılında ise Cafer Bekirov tarafından derlenmiş ve neşredilmiştir.
X. yüzyılın sonu ile XI. Yüzyılın başında “Deşt-i Kıpçak” bölgesine yerleşen Kıpçak kabileleri, bu dönemlerde İslamiyeti kabul ederler. Bu dönemden sonra Türkistan”, “Azerbaycan”, “Kazan”, “Kırım” gibi İslam dünyası ile medeni ve edebi alışverişi olan yerlerde halkın arasında dini hikaye ve kıssalar çok yaygınlaşıp benimsenmiştir. “Yusuf ve Züleyha’yı”, “Leyla ve Mecnun’u”, “Seyit Battal’ı” “Ahmediye’yi”, “Muhammediye’yi”, “Kesik Baş’ı”, Yunus Emre’nin ilahilerini bilmeyen Kırım köylüsü yok gibidir. Daha sonra bunlara “Köroğlu”, “Aşık Garip”, “Aşık Kerem” destanları ile “Ahmet Akay” ve “Nasrettin Hoca” gibi yeni örneklerde katılmıştır.